Hukuk Güncesi
11 Ocak 2022 Tarihinde yazıldı
Hazırlanan Sözleşmelerin, Dava Dilekçelerinin Eser Niteliği, Telif Hakkı
Bilindiği gibi telif hukuku, yaratıcıları ve onların geliştirdiği eserleri, tazminat ve ceza hukuku kapsamında koruma altına alır. Türk hukukunda en fazla tartışılmış konulardan biri de Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamına girip de telif hukuku korumasından yararlanacak eserin tanımıdır.
Eser
Telif hukukuna göre bir ürünün, “eser” sayılabilmesi için bazı özellikleri taşıması gerekir. Bunlar objektif ve sübjektif nedenler olarak belirtilir. Objektif neden, bir fikrin somut hale dönüşmesi (şekillenmesi) ve iktisaden değerlendirmeye elverişli olması, kamuya sunulabilecek şekilde faydalı olması, ayrıca bu somut halin kanunun belirttiği türlerden birine girmesidir. Diğer neden ise, o ürünün “sahibinin hususiyetini” taşımasıdır.
Bu çerçevede söylemek gerekir ki; telif hukuku fikirleri korumaz. Eğer diğer şartları da taşıyorsa onların büründükleri şekli korur. Bir senaryo fikrini değil, senaryoyu korur. Bir görsel fikrini değil, görselin kendisini korur.
Avukat Çalışmaları
Avukatların mesleki çalışmaları geniş bir yelpazeye yayılır. Bu bir dilekçe olabilir, sözleşme olabilir, bir rapor, mütalaa olabilir. Yukarıda belirttiğimiz özellikleri taşıması halinde avukatların fikri ürünleri de “eser” sayılabilecek ve telif hukuku korumasından yararlanabilecektir. Avukatların hazırladıkları sözleşmelerin veya dava dilekçelerinin, gerekli unsurları taşıyorsa, “ilim ve edebiyat eserleri” kategorisi içinde yer alacağı hususu; doktrine ve yargı kararlarına konu olmuş, tartışılmış, olgunlaşmış bir konudur. Denebilir ki, etrafta öyle çok dilekçe, sözleşme, çalışma var ki; bu tür metinlerin telif hakkı mı olurmuş? Olur elbette… Avukatına, ortaya çıkan ürüne bağlıdır bu.
Dava Dilekçeleri
Bir dava dilekçesi veya bir davaya cevap dilekçesi hazırlamak bir avukatın en önemli faaliyetleri arasındadır. Birçok dava dilekçesi telif hukukuna girmeyecek nitelikte kısa ve teknik dilekçelerdir. Ancak bazı dilekçeler vardır ki; avukat onun üzerinde bir makale hazırlar gibi çalışır. İyi bir dava dilekçesi, cevap dilekçesi hazırlamak, çoğu zaman bir haftayı hatta daha fazla süreleri ve birden çok hukukçunun birlikte çalışmasını gerektirir. Avukat önce somut olayla ilgili tüm delilleri değerlendirir, konuyla ilgili makaleleri inceler, yüksek mahkeme kararlarını araştırır. Somut olaya hukuki bir çerçeve hazırlar, dava stratejisini oluşturur, hukuki dayanaklarını belirler. Böyle bir durumda ortaya kaynakçalı, alıntılı özel bir metin çıkar. O metin aynı zamanda avukatın üslubuna göre şekillenir. Çoğu zaman benzeri az olan veya özellikli dava türlerinde ortaya çıkar böyle bir durum.
Örneğin bir portföy tazminatı davası örneğine rastlamak zordur, kapsamlı çalışma gerektirir. Muhtemelen hazırlanacak dilekçe ilk örnekleri arasında yer alacaktır. Titizlikle hazırlanacak böyle bir dava dilekçesi sahibinin de hususiyetini taşıyacağı için “eser” sayılacaktır. Ya da bir vakıf, menfi tespit veya telif davasında olduğu gibi hazırlanan özel dava dilekçeleri… Burada dava türünden ziyade, dilekçenin hazırlanma biçimi ve ortaya çıkan özellikli hali belirleyici olacaktır.
Bir dilekçe eser niteliği taşırsa, aynı bir romanın, şiirin korunması gibi tüm telif hukuku korumasından yararlanabilecektir.
Sözleşmeler
Bir avukatın en çok kızdığı şey, “Vardır sende, göndersene bir sözleşme” benzeri sözlerle karşılaşmasıdır. Böyle bir talebin “Bana ücretsiz bir kahve makinesi gönderir misin?” demekten farkı olmadığını düşünmek çok mu zordur? Elbette her sözleşmenin telif koruması altına girmesi mümkün değildir. Basit sözleşmeler bu kapsamdadır. Bir de kes-biç yöntemiyle hazırlanmış sözleşmeler vardır ki, çoğu zaman sahibinin hakkını korumaktan acizdir. Örnek vermek gerekirse, sorumluluğun genişletilmesi müessesi açısından değerlendirilmemiş bir sözleşme sahibinin aleyhine hükümler de içerebilir. İlgilisini aleyhine hüküm taşıyan sözleşmelerle karşılaşmak avukatları gülümsetir çoğu zaman.
Bir rekabet yasağı hükmü, bir cezai şart hükmü, delil şartı, tahkim şartı, uygulanacak hukuk gibi köklü hukuki müesseseleri temsil eden sözleşme hükümlerini çalakalem hazırlamak mümkün değildir. Keza sözleşmeden dönme, fesih, rücu, cayma gibi özel konuların düzenlenmesi… Basit bir tebligat maddesi yazılırken bile, bu maddenin kamu düzenine ilişkin olduğu kafamıza göre yazılamayacağı gerçeği atlanır. Bu nedenle sözleşmelerde yer alan tebligat maddeleri çoğu zaman yok hükmündedir, batıldır.
Teknoloji (fikri mülkiyet hukuku), teknoloji transferi, ar-ge işbirlikleri (rekabetin korunması hukuku), kişisel veriler (kişisel veri hukuku), marka patent (sınai mülkiyet hukuku), farklı firmaların yatay-dikey işbirlikleri (rekabetin korunması hukuku), ticari sır hükümleri (ticaret hukuku) gibi boyutlarıyla veya en azından bu konularla ilgili hükümler barındırması açısından artık normal sözleşmeler bile “eser niteliği” taşıyan, hazırlayan avukat için telif hakkı gerektiren nitelikli sözleşmelere dönüşmektedir.
Belirttiğimiz kapsamda sözleşme eser niteliği taşıyorsa, telif hukuku kapsamına girecek nitelikte ise, o sözleşmenin hem başka işlerde kullanılması hem de başka firmalar tarafından kullanılması için avukatın yazılı izninin olması gerekecektir. Yine hatırlanması gereken konulardan biri de, telif hukuku koruması altındaki bir sözleşmenin o iş için kullanılması demek, başka iş için veya başka şirkette kullanılması için onu hazırlayan avukata telif ücreti ödenmesi gerekliliği anlamına gelmesidir. Çünkü telif hukuku kapsamına giren bir sözleşmenin “telif-mali hakkı” avukat tarafından yazılı olarak kullanana devredilmemişse, bu muhatabın o sözleşmeyi sadece hazırlandığı iş için kullanılması gerektiği anlamına gelir.
Mimari projelerden bir örnek verelim. Bir mimari projeyi, hiç kimse kafasına göre değiştiremez. İnşaat esnasında veya daha sonra, evimde şöyle bir tadilat istiyorum diyerek projenin değiştirilmesi bile mimarın yazılı iznine tabidir. Hele hele bu proje çok güzel başka bir inşaatımda da kullanayım onu denilemez… Bir avukatın eser niteliğindeki çalışmasının bir mimari projeden hiçbir farkı yoktur.
Telif gelirleriyle yaşayan yayınevlerinin, yazılımevlerinin, her türlü yayın kuruluşunun (internet, karasal, uydu, kablolu vb.) dijital çağ aktörlerinin; ürün ve hizmetleriyle ilgili sözleşmeler hazırlarken, başka avukatların telif haklarını çiğnemeye, onların haklarını görmezden gelmeye, konuyu küçümsemeye devam etmeleri; avukatların emeğinin de ilkel sermaye birikimi yasalarından muaf olamadığını ve toplumumuzda “intihal kültürü”nün yaygınlığını göstermektedir.
Av. Haluk İnanıcı