Hukuk Güncesi

31 Mayıs 2016 Tarihinde yazıldı

Türk Hukukunda Portföy Tazminatı

Portföy tazminatı denilince, acente-bayilik sözleşmesi benzeri bir sözleşmenin sona erdirilmesi halinde; ana firmanın, bayi veya acentenin sağladığı müşteri çevresi nedeniyle elde ettiği kazancın bir miktarını, bayi veya acenteye ödemesi anlaşılmaktadır. Ayrıca, portföy tazminatı; her ülke kanununda düzenlenmeyen, bu nedenle de bazı ülkelerde doğrudan, bazılarında dolaylı olarak uygulanan, bazılarında ise sadece sınırlı sözleşme türleri yönünden uygulanabilen bir tazminat türüdür.

Portföy tazminatı Türk Hukukunda ilk kez 1996 yılında, bir sigorta acentesinin, sözleşmesinin feshiyle birlikte mahrum kaldığı komisyonlar kapsamında özel bir tazminat talep etmesiyle, gündeme gelmiştir.  O dönemde yürürlükte olan 6762 Sayılı eski Ticaret Kanunu’nda, portföy tazminatı yer almamasına rağmen, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi vermiş olduğu iki kararla, sözleşmesi feshedilen acentelere mahrum kaldığı komisyonlarla ilgili olarak “hakkaniyetli” bir tazminata hükmedilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu özel tazminat ilk defa 2007 yılında Sigorta Kanununda sigorta acenteleriyle ilgili 23 (16) maddesinde düzenlenmiştir:

“Sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra sigorta şirketi sigorta acentesinin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde ediyor ve hakkaniyet gerektiriyorsa, sigorta acentesi, sigorta şirketinden tazminat talep edebilir.” 

Portföy tazminatı, “Tek satıcı” diye tabir edilen, bayiler/distribütörler açısından ise Yargıtay’ın 2000 yılında verdiği bir kararla gündeme gelmiştir. Bu karara göre, “süresiz bir akitle, 42 yıldır” bir ilaç markasının ürünlerini piyasaya tanıtan ana bayinin “haklı neden olmaksızın sona erdirilen sözleşmesi” nedeniyle tazminat talebinin hukuka uygun görülmesi yeni bir hukuki kuruma işaret etmektedir. Firma, davalı ilaç firmasının ürünlerini piyasaya tanıtmış, müşteri çevresini genişletmiş olduğundan bir tazminata hak kazanmıştır. Bu kararla birlikte doktrinde yapılan tartışmalar çerçevesinde, tazminat değerlendirmesi yapılırken; i) Tek satıcılık sözleşmesinin haksız feshedilmesi, ii) Tek satıcının münhasır satış yetkisine sahip olması, iii) İşletmenin müşteri çevresini genişletmesi, iv) Müşteri portföyünün ana firmaya devredilmesi, v) Tazminatın hakkaniyetli şekilde tespit edilmesi gibi kriterler uygulamaya başlanmıştır. Portföy tazminatı değerlemesinde, sözleşmenin niteliği, sona erme biçimi ile birlikte kusur değerlendirmesi de önem arz etmektedir.

2011 yılında yürürlüğe giren yeni Türk Ticaret Kanunu (“TTK”), o güne kadar Yargıtay kararları ve doktrin yorumlarında yer alan “portföy tazminatı” kavramına bu kez hukuki bir müessese olarak yer vermiş ve hukuki tartışmaya açıklık getirmiştir. TTK “denkleştirme istemi” adı altında; bu özel tazminatı 122. maddesinde açık biçimde düzenlemiş, bu konuda, “hak kazanma kriterleri, tazminat miktarının hesaplanması,” gibi esaslı tartışmaları nihayete erdirmiştir. Bu maddeye göre,

1-      a) Müvekkil, acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde ediyorsa,

b) Acente, sözleşme ilişkisinin sona ermesinin sonucu olarak, onun tarafından işletmeye kazandırılmış müşterilerle yapılmış veya kısa bir süre içinde yapılacak olan işler dolayısıyla sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği ücret isteme hakkını kaybediyorsa ve

c) Somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde, ödenmesi hakkaniyete uygun düşüyorsa,

acente müvekkilden uygun bir tazminat isteyebilir.

Böylece Sigorta Kanunu ve yargı kararlarıyla tespit edilen portföy tazminatı ilkeleri, TTK’da, bir hukuki müessese olarak bütünlük içinde vücut bulmuştur.

Bu meyanda, TTK’nin 122 (5) maddesinde tek satıcılar için özel bir düzenleme de yapılmıştır: “Bu hüküm, hakkaniyete aykırı düşmedikçe, tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi hâlinde de uygulanır.”

TTK tek satıcı statüsündeki bayilerin/ distribütörlerin portföy tazminatına hak kazanması için acenteler için öngörülen kriterlere ek olarak iki yeni kriter getirmiştir: i) (Talep) hakkaniyete aykırı düşmemeli, ii) Sözleşme bayiye/ distribütöre tekel hakkı vermiş olmalı. Uygulamada ve doktrinde “münhasır tek satıcılık” olarak adlandırılan kavram yerine TTK “tekel hakkı veren” tabirini kullanmıştır.

Gerek eski düzenleme, gerek yeni düzenleme çerçevesinde portföy tazminatının talep edilebilmesi için, kriter ve koşullar kanunla açık biçimde belirlendiğinden, bir bayinin/ distribütörün portföy tazminat davası açmadan önce kendi durumunu bu kriterlere göre hukuki teste tabi tutması gerekecektir. Bu testi olumlu olarak aşan bir bayinin/ distribütörün ana firmaya karşı, son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin ortalaması” oranında bir tazminat talebinde bulunması mümkündür. Ancak, her somut olayda/ihtilaf farklı ve kendine özgüdür, bu açıdan bu tip bir tazminatın hesaplanması doğaldır ki zorluklar içermektedir.

Av. Haluk İnanıcı

 
 

Diğer Yazılar

 
 
Copyright © İnanıcı - Tekcan Avukatlık Bürosu Uyarı
Mahmut Yesari Sok. No:47 Koşuyolu 34718 Kadıköy/İSTANBUL - Tel : 0 216 340 82 15 - Fax : 0 216 340 82 20
 
 

Copyright © İnanıcı - Tekcan Avukatlık Bürosu

Mahmut Yesari Sok. No:47 Koşuyolu 34718 Kadıköy/İSTANBUL - Tel : 0 216 340 82 15 - Fax : 0 216 340 82 20